BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 13.07.2018| Okunma Sayısı: 1975

SAMSUN BAROSU BAŞKANI AV.KERAMİ GÜRBÜZ’ÜN

13.07.2018 t.li BASIN AÇIKLAMASI METNİ

 

Saygıdeğer Basın Mensupları;

Sultan Alparslan ve ordusunun Malazgirt’te kazandığı zafer ile Anadolu’ya tutunan Türk Milleti, Fatih Sultan Mehmet ve kutlu ordusunun İstanbul’u fethi ile hakimiyetini imparatorluğa evirmiş lakin 20.Yüzyılın başında aynı coğrafyada emperyalist güçlere karşı bir ölüm-kalım mücadelesi vermek zorunda kalarak Anadolu topraklarında adeta küllerinden yeniden doğmuştur.

Bu istiklal mücadelesinin verilmesi ve akabinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu şüphesiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile yol arkadaşlarının ve onlara güvenerek her türlü desteği veren fedakar milletimizin başarısıdır.

İstiklal Harbi kahramanlarımızı ve devletimizin kurucularını, rahmet dileklerimizle ve minnetle yâd ediyoruz.

Devletimizin kuruluşundan yaklaşık çeyrek asır sonra çok partili hayata geçilmiş, insanlık için en idealist devlet yönetim şekli olan demokratik cumhuriyet ne yazık ki 1960 yılındaki ihtilal ile sekteye uğratılmış ve bu tarihten itibaren demokrasi dışı müdahaleler devleti idarenin alternatif yöntemi gibi kullanılmak istenmiştir.

Üzülerek ifade etmek gerekirse zaman zaman ülkenin kimi akademisyenleri, kimi medya organları, kimi sermaye grupları ile kimi aydınları bile orduyu göreve çağırmış, milletin iradesinin sembolü olan sandık devre dışı bırakılmak istenmiş, zaman zaman da bunda başarılı olunmuştur.

Son olarak maalesef 15 Temmuz 2016 gecesi ülkemizde yine bir darbe girişimi yaşanmış, bir grup üniformalı terörist kendisine milletin can güvenliğini korumak için emanet edilen silahın namlusunu milletine çevirmiştir. Ancak bu kez darbeye yeltenenler, başta cumhurbaşkanımız olmak üzere devletimizi idare edenlerin, iktidarıyla muhalefetiyle siyasi partilerin, medya organlarının ve tabii ki milletimizin kararlı ve dik duruşu ile karşılaşmışlar ve amaçlarına ulaşamamışlardır.

Bu terörist darbe kalkışmasını planlayanları, emrini verenleri, uygulayanları ve bundan her ne şekilde olursa olsun nemalanmak hesabında olanları bir kez daha lanetliyoruz.

O gece darbeci teröristlere karşı kahramanca direnirken şehit düşen vatandaşlarımıza da Yüce Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekânları cennet olsun!

Başta Gazi TBMM olmak üzere, devletimizin en stratejik noktalarını bombalayan ve darbe kalkışmasına direnen asker-polis-sivil en az 250 vatandaşımızın şehit olmasına sebep olan canilerin en ağır şekilde cezalandırılmalarını ve asla ilerleyen süreçte bu cezaların affının kesinlikle gündeme gelmemesini talep ediyoruz.

15 Temmuz’daki kalkışma, bize halen birilerinin demokrasi dışı illegal yöntemlerden medet umduklarını bir kez daha göstermiştir. Halbuki herkes, her kurum, mevki ve sıfatı her ne olursa olsun her vatandaş sandığa ve sandıktan çıkana saygı duymak zorundadır. Sandıktan çıkan da her kim olursa olsun demokratik hukuk kurallarının dışına asla çıkmadan milletine hizmet etmek zorundadır. Sandıkla gelen sandıkla gitmeli, sandıkta iktidara getirilen de, muhalefet görevi verilen de kendilerine verilen bu görevin bilincinde olmalıdır. Demokrasinin tartışılmaz en temel ve en sade kuralı budur.

Buna rağmen bu kural ülkemizde çiğnenmeye kalkılıyor ve birileri halen üniforma ve postaldan medet umuyorsa bunun tek bir sebebi vardır: Türkiye’de bugüne kadar darbecilerden ve darbelerden medet umanlardan demokratik hukuk kuralları çerçevesinde hesap sorulmamıştır, hesap sorulamamıştır.

Bugün bu hesabın hukuk çerçevesinde sorulması için tarihi bir fırsat doğmuştur. Bu fırsat hakkıyla kullanılmalı, hak edenler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Tüm bunlar yapılırken, hukukun en temel, tartışılmaz ve vazgeçilmez ilkeleri olan “adil yargılama ilkesi”nden, “masuniyet karinesi”nden, “suçta ve cezada yasallık ilkesi”nden, “suçta ve cezada şahsilik ilkesi”nden asla taviz verilmemeli, özellikle tutuklamalar ve tutuklama süreleri bir cezaya dönüştürülmemelidir.

Bu tür dava süreçlerindeki en önemli handikaplardan biri ilgili ilgisiz herkesin bu davalara dâhil edilmesi ve soruşturma / dava dosyalarının içinden çıkılmaz hale gelmesi / getirilmesidir. Tabiri caizse it izi ile at izinin karışması / karıştırılmasıdır. Yakın geçmişimizde Ergenekon ve Balyoz davaları gibi iki olumsuz deneyim var iken aynı hataların bu davalarda da tekrarlanması hiç şüphesiz gerçek suçluların özellikle de darbecilerin ekmeğine yağ sürecektir.

Yine devletin hemen hemen her kurumuna sızmış olduğu anlaşılan FETÖ ve benzeri terörist unsurlar, devletten titizlikle temizlenmelidir. Nitekim bu kapsamda binlerce kamu personeli mesleğinden ihraç edilmiştir. Ancak bu ihraçların tamamına yakınının ilgililerin savunması dahi alınmadan yapılmış olması ve bu insanların büyük çoğunluğunun hangi eylem ya da eylemleri nedeniyle terör örgütüyle irtibatlı olduklarının somut bir şekilde açıklanmamış olması insanları suçsuzluğunu ispat etmek gibi bir durumla karşı karşıya bırakmıştır. Hâlbuki hepimizin bildiği gibi esas olan ve olması gereken suçsuzluğu değil, suçluluğu ispat etmektir. Bu bakımdan mesleğinden ihraç edilenlerin ve buna Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu nezdinde 22.06.2018 tarihi itibariyle yapılan itiraz başvurusu sayısı 108.905’tir. Komisyon tarafından verilen karar sayısı (21.500) dikkate alındığında, incelemesi devam eden başvuru sayısı 87.405’tir. Karar verilen 21.500 başvurunun 1.300’ü kabul, 18.200’ü ret, 2.000’i ön inceleme şeklindedir.

            22 Aralık 2017 tarihinden itibaren karar verme sürecine başlamış olan Komisyon’un ret kararlarına karşı başvurulabilecek sadece iki tane mahkeme vardır ki onlar da Ankara 19.İdare Mahkemesi ve Ankara 20.İdare Mahkemesi’dir. Yani bu iki mahkemenin yılbaşından bu yana en az 9000’er dava dosyası bulunmaktadır. 2018 yılı sonuna kadar bu iki mahkemedeki dosya sayısı yaklaşık 15.000’er tane olması muhtemeldir. Bir mahkemenin bir yıllık süreç içerisinde 15.000 dosyayı inceleyip sonlandırabilmesi mümkün değildir. En iyimser değerlendirmede dahi bir mahkemenin bir yıl içerisinde karara çıkartabileceği dosya sayısı azami 2000 tane olabilir ki bu da Avrupa Konseyi ve AB ülkeleri standartlarının çok üzerinde bir sayıdır. Bu nedenle kesinlikle bu davalara bakacak idare mahkemelerinin sayısı artırılmalı ve söz konusu itiraz ve davalar sonuçları her ne olursa olsun çok hızlı bir şekilde sonlandırılmalıdır. Hiç şüphesiz geciken adalet adalet olmadığı gibi bilakis ilgilisi yönünden eziyet ve ayrıca bir cezadır.   

Saygıdeğer basın mensupları;                        

Hukuk devletinin olduğu yerde adalet, adaletin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde yatırım, yatırımın olduğu yerde üretim, üretimin olduğu yerde kalkınma, kalkınmanın olduğu yerde zenginlik, zenginliğin olduğu yerde bölgesel ve küresel liderlik vardır. Hz.Peygamberin “bir saatlik adaletle hükmetmek, bin yıllık nafile ibadetten üstündür” buyurması, Hz. Ömer’in devletin temelinin adalet olduğuna vurgu yapması bu yüzdendir.

Demokratik hukuk devleti bizim olmazsa olmazımızdır. 80 milyon insanımızın insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik hukuk devleti paydasında buluşmaktan ve bu noktada kenetlenmekten başka çıkış yolu yoktur.

Hukuk devletinin işlerliğinin en temel göstergesi bağımsız yargı, bağımsız yargının güvencesi, sigortası ise bağımsız savunmadır.

Ancak bugün hem yargı sistemimizin ve hem de mesleğimizin problemleri halen ortadan kalkmamış ve daha da artmıştır. Bu problemler birbirinden bağımsız problemler değildir. Hatta birbiriyle iç içedir.

Dolayısıyla bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçtiğimiz ve bu sistemin hükümetinin birkaç gün önce kurulduğu bir zamanda genelde yargının özelde avukatlığın problemlerini ve beklentilerini sizler aracılığıyla yetkili makamlara iletmek isteriz. Öncelikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ve yeni kurulan hükümetin devletimiz ve Türk milleti için hayırlı, uğurlu, başarılı ve verimli olmasını dileriz.

Yeni dönemde yargının ve avukatlığın artık kronikleşmiş problemlerine neşter vurulmasını talep ediyoruz. Bunun için bir takım reform niteliğinde yasal düzenlemelere ihtiyacımız var. Her şeyden önce 2802 s.lı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile 1136 s.lı Avukatlık Kanunu’nun günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Bugün adalet hizmetlerinin genel olarak en yeni, en modern ve her yönüyle en donanımlı binalarda verildiği doğrudur ve bu da yadsınamaz, inkâr edilemez değerli ve gerekli bir hizmettir. Ancak adalet hizmetini verirken yargının üç unsurundaki (iddia, savunma, hüküm makamı) “insan” unsurunu da asla ıskalamamak gerekmektedir.

 

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilen Bangalore Yargı Etiği İlkeleri’ne göre bir hâkimin “bağımsız, tarafsız, doğru, dürüst, ehliyet/liyakat sahibi ve herkese eşit mesafede” olması gerekmektedir. Nitekim Mecelle’de de bir hâkimin; hakîm (âlim, bilgin), fehîm (akıllı, zeki, anlayışlı), müstakim (doğru, eğri olmayan, hilesiz), emîn (güvenilir), mekîn (vakarlı, oturmuş, sakin) ve metîn (sağlam, dayanıklı) olması gerektiği vurgulanmaktadır.

Adalet hizmetinin verimli/etkin olabilmesi ve adalete güvenin en üst düzeye çıkabilmesi için hâkimler için aranan bu özellik ve niteliklerin yargının diğer unsurlarını oluşturan savcı ve avukatlar için de olması ve aranması gereken özellik ve nitelikler olduğu izahtan varestedir.

Yargının üç unsurundan birinde dahi eksiklik ve aksaklık olması durumunda bunun adalet hizmetinin kalitesine olumsuz yansıdığı/yansıyacağı tartışılmaz bir gerçektir. Öyleyse yargının tüm unsurları için mümkün olduğunca en nitelikli/yetkin hukukçuları yetiştirmek ve seçmek zorundayız. Bunun için başta Hukuk Fakültelerinin eğitim kalitesiyle ve hakimlik-savcılık ile avukatlığa kabulün şartlarının düzenlenmesiyle ilgili olmak üzere bir takım yasal ve yönetsel düzenlemelere ihtiyacımız bulunmaktadır.

Bunları maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz :

1-  a) Hukuk Fakültelerindeki her bir ana bilim dalında Doçent ve Yardımcı Doçent düzeyinde en az bir öğretim üyesi istihdam edilme imkanı yok ise, Hukuk Fakültesi açılmasına müsaade edilmemelidir.

   b)  Hukuk Fakültelerinde mevcut öğrenci kontenjanları öğrenci mevcudunun ¼ üne kadar düşürülerek öğrenci kabulü yapılmalıdır.

  2-  Adalet Bakanlığı, Türkiye Barolar Birliği ile ÖSYM’nin koordinasyonunda sadece hukuk fakültesi mezunlarının girebileceği, her yıl bir ya da iki kez merkezi sistemle yapılacak “Devlet Hukuk Sınavı” gerçekleştirilmelidir. Bu sınavı kazananlar diğer şartları da taşıyorlar ise avukatlık stajına kabul edilmelidirler.

 3-  Stajyer avukat 6 ayı yargı kurumlarında6 ayı staj eğitim merkezlerinde ve bir yılı da avukat yanında olmak üzere iki yıl staj yapmalıdır. Ancak bu süreç içerisinde stajyer avukata Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve TBB’nin birlikte oluşturacakları bir fondan asgari ücretin altında olmamak kaydıyla maddi destek sağlanmalıdır.

  4- Hâkimlik ve savcılık görevine kabulde, “Devlet Hukuk Sınavı”nı kazanıp, avukatlık stajını tamamlamak ve aktif olarak, fiilen en az 7 yıl avukatlık yapmak şartı getirilmelidir.  

5- Hakimlik–Savcılık ve Avukatlıkta uzmanlaşma zorunlu olmalıdır.

6- Avukatın münhasıran bakacağı işlerin kapsamı genişletilmelidir. 1136 s.lı Yasa’nın 35. maddesi münhasıran avukatların yapabileceği işleri çok genel ifadelerle düzenlemiştir. Bu maddenin daha ayrıntılı şekilde kaleme alınması ve münhasıran avukatların bakacağı işlerin artırılması gerekir. Örneğin sigorta şirketlerinde vekille takip edilen işlerin mutlaka avukat olması zorunluluğugetirilebileceği gibi arabulucuya götürülen uyuşmazlıklarda da taraflar kendilerini vekille temsil ettirecekler ise vekilin mutlaka avukat olması zorunlu kılınmalıdır. Yine CMK kapsamında uzlaştırmacılık görevini de sadece bu konuda özel eğitime tabi tutulmuş avukatlar ifa edebilmelidir. Ayrıca noterlerin yetkisindeki bir takım işler en az 10 yıl kıdeme sahip avukatlara gördürülebilir / gördürülmelidir. Tüm bunların yanı sıra başlangıçta bazı dava türlerinde pilot uygulama olarak, ilerleyen süreçte ise tüm davalara teşmil edilmek üzere avukatın denetim ve onayından geçmeyen hiçbir dilekçe yargı makamlarına sunulamamalıdır.

7- Yüksek mahkemeler ile istinaf mahkemelerinde avukat kökenli üyeler de görev yapmalıdır.

8- YSK ile İl-İlçe seçim kurullarında avukatların temsili sağlanmalıdır.

9- a) AYM ve HSK’da baroları temsilen kontenjanlar artırılmalıdır.

   b) Adli Yargı ve İdari Yargı Adalet Komisyonları’nda avukat üyeler de istihdam edilmelidir.

   c) Bölge Bilirkişi Kurulları’nda avukat üye de bulunmalıdır.

10- a) Adalet hizmetinin vazgeçilmezi olan avukatlık hizmetlerinden alınan KDV’nin oranı makul seviyeye çekilmeli, vatandaşın savunma hakkını kullanması kolaylaştırılmalıdır.

   b) Mesleğe yeni başlayanlar için, ilk beş yıl gelir vergisi muafiyeti getirilmelidir.

   c) Avukatın satın aldığı ofis ve otomobil gibi mesleğin ifasında kullandığı malvarlığı için vergi indirimi getirilmelidir.

  11- Vatandaşın yargı harcamaları ve avukatlık ücretleri nedeniyle hak aramaktan vazgeçmesini önlemek için mutlaka tanıtılması ve yaygınlaştırılması gereken hukuki himaye sigortasını tanıtıcı ve özendirici çalışmalar yapılmalıdır. Vatandaş, CMK zorunlu müdafilik ve adli yardım hizmetlerinden ziyade hukuki himaye sigortası kapsamında avukatlık ve adalet hizmetlerinden yararlandırılmalıdır.

12- CMK zorunlu müdafilik hizmeti ile Adli Yardım hizmeti asıl hedef kitlesi dışındaki bireylere de hizmet verir hale geldiğinden bu hizmetlerden yararlanacaklar kesin kıstaslarla belirlenmeli, kırılgan gruplar (çocuklar, engelliler, yaşlılar, geliri/malvarlığı bulunmayan kadınlar gibi) ve rahatsızlıkları sağlık heyeti raporu ile belgelenenler dışında –sanık, katılan- hiç kimseye CMK zorunlu müdafilik hizmeti ile adli yardım hizmeti verilmemelidir. Bu hizmetleri veren avukatlar açısından bu kapsamdaki görevleri angarya olmaktan çıkarılmalı, hem işin niteliğine ve hem de mesleğin itibarına, sorumluluğuna yaraşır / yakışır düzeyde ücret-i vekaletler belirlenmelidir. Ayrıca CMK zorunlu müdafilik hizmeti kapsamında avukata ödenen yol ücretlerindeki vergi kesintileri kaldırılmalıdır.

  13- Avukatlık, yargının ayrılmaz temel kurucu üç unsurundan biri olduğu için il merkezlerinde ve iş yoğunluğu fazla ilçelerde yeni adliye binaları inşa edilirken adliye kampüslerinin içinde baroya da hizmet binası inşası için arsa tahsis edilmeli ve yine adliye otoparklarında barolara ücretsiz alanlar tahsis edilmelidir.

14 - Ülkemizde, yabancı hukuk büroları, adeta fiili bir adli kapitülasyona yol açacak şekilde faaliyet gösterir hale gelmiştir. Devletimizin bağımsızlığıyla bağdaşmayan, adalet hizmetlerini yabancıların tekeline sokmaya başlayan bu keyfilik muhakkak ve derhal engellenmelidir.

  15- Özellikle dava şartı haline getirilen arabuluculukta başta iş uyuşmazlıklarında işçi tarafı olmak üzere, güçsüz olan tarafın avukatla temsili zorunlu olmalıdır. Avukatlık ücreti de, güçlendirilmiş olan adli yardım bütçesinden karşılanmalıdır.

  16- Yargının hızlandırılması amacıyla, UYAP sistemi üzerinden TAKBİS, MERNİS, POLNET ve SGK kayıtları, meslektaşlarımızın kullanımına açılmalıdır.

17- Özellikle Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk nüfus dikkate alındığında, birçok farklı ülkede faaliyet göstermesi gereken meslektaşlarımızın vize sorunu yaşamadan görevlerini yerine getirebilmeleri için, belirli kıdemden itibaren (örneğin kamuda çalışan avukatlar ölçü alınarak) serbest çalışan avukatlara hizmet pasaportu (yeşil pasaport) hakkı tanınmalıdır.

  18- a) Yıllardır mağdur edilen kamuda çalışan avukatların maaş ek göstergeleri 1.sınıf hakimlerin ek göstergesi ile eşitlenmelidir.

      b) Serbest çalışan avukatların emeklilik hakları, hakim ve savcılara eşitlenmelidir.

19- Vatandaşların, barolar aracılığı ile avukat vekâletnamesi düzenletmesi mümkün kılınmalıdır.

Katılımınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor, şahsım ve yönetim kurulu üyesi arkadaşlarım adına saygılarımı sunuyorum.

Av.Kerami GÜRBÜZ

Samsun Barosu Başkanı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

26.04.2024
AV. PINAR GÜRSEL YILDIRAN
BARO BAŞKANI

BARO LEVHASI


© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.